top of page

İlişkilerde Partner Seçimi

aysapsikolojiveaka


Freud ve psikanalitik kurama göre, bireylerin eş seçimi büyük ölçüde çocukluk döneminde, karşı cins ebeveyne duyulan hayranlık tarafından belirlenir .Kız çocukları genellikle babalarına benzeyen kişileri, erkek çocukları ise annelerine benzeyen kişileri eş olarak seçme eğilimindedir. Bu durum, bazı evliliklerde sorunlara yol açabilir. Eşler, evlilik ilişkisi içinde karşı tarafta kendi ebeveynlerini ararken, bu arayış ilişkilerine zarar verebilir.


Partnerimizi birçok düzeyde seçiyoruz. Bizi cezbeden ve bizimle benzer ilgi alanlarına ve hayata bakış açısına sahip insanları bilinçli bir düzeyde arayabiliyorken, gerçek seçimimizi bilinçdışımız oldukça etkiler.


Bilinçdışı eş seçimimizi nasıl etkiler? Birçok insan, kendilerini yetiştiren kişilere benzeyen eşler aradıkları fikrini kabul etmekte zorlanır. Bilinç düzeyinde, nazik, sevecen, hoş görünümlü, zeki ve yaratıcı insanlar aradıklarını düşünürler. Örneğin, mutsuz bir çocukluk geçirmiş olanlar, bunu bildiklerinden dolayı, kendilerini yetiştiren insanlardan farklı kişilere ilgi duyarlar. Kendi kendilerine  “Asla babam gibi bir ayyaşla evlenmem.”, “Hiçbir kuvvet beni annem gibi despot bir kadınla evlendiremez.” diye düşünebilirler. Ancak, bilinçli eğilimleri ne olursa olsun, insanlar bilinçdışı motivasyonlarla, kendilerini yetiştiren kişilerin olumlu ve olumsuz özelliklerini taşıyan insanlara çekilirler. Hatta genellikle olumsuz özelliklerin daha ağır basması yaygındır.


Peki, olumsuz kişilik özelliklerini bu kadar çekici kılan nedir? Bilinçdışımız, olumsuz kişilik özelliklerini bu kadar çekici hale getirir. Örneğin, eğer ebeveynlerinizin güvenilmez tutumlarından dolayı acı çektiyseniz, mantıklı olan, endişenizi aşmanıza yardımcı olacak birisiyle evlenmeniz olurdu. Ancak, partner seçimlerinde beynimizin mantıkla bağlantılı olan sol kısmı yerine beynimizin duygusal olan, beynimizin duygu merkezi olan amigdaladan oldukça etkilenen sağ kısmı daha aktiftir ve onun amacı, yetiştirilme koşullarınızı yeniden yaratarak yaşadığınız aksaklıkları düzeltmektir. Duygusal olarak tatmin edici olmayan koşullarda yetiştirilmiş olduğunuz için, sağ beyniniz engellenme duygusunu yaşadığınız ilk dönemlere geri dönerek yarım kalan işlerinizi bitirmeye çalışır ve buna uygun bir partner seçer.


Partner seçim sürecimiz kaçınılmaz olarak ebeveynlerle veya bakıcılarla olan geçmiş ilişkilerimizden büyük ölçüde etkilenecektir. Hepimizin çocukluğumuzdan beri karşılanmamış ihtiyaçları, bizi hayatımızdaki geçmiş figürlere bağlayan ve bizi eski kalıplara ve başkalarıyla ilişki kurma yollarına sabitleyen güçlü bağlar vardır ve farkında olmadan bilinçdışımız bu karşılanmayan ihtiyaçlarımızı tekrardan canlandıracak partnerlere bizi yönlendirebilir. Aslında bu bizim zihnimizin sorun çözme isteğidir.


‘’Başkalarında bizi rahatsız eden her şey, kendimizi anlamamıza yol açabilir.”

Carl Jung.



Bir başkasına ilgi duyuyoruz çünkü bilinçsizce aynı çözülmemiş sorunlardan bazılarını paylaşıyoruz ve duygusal gelişim açısından benzer bir noktada sıkışıp kalıyoruz. Bu gibi durumlarda, düşüncelerde aslında sorunu karşı tarafta aramaktan ziyade bu davranışların ya da karşımızdaki kişinin neden zihnimize rahatsızlık verdiğini sorgulamamız gerekmektedir.


Çocuklukta yaşanan zorluklar, ebeveynlerimiz, toplum veya hayatımızdaki diğer kişiler tarafından izin verilmeyen yönlerimizi 'kaybettiğimiz' anlamına gelebilir. Kendimizin bu yönlerini bastırabilir ve yetişkin olarak bu yönlerle bağlantımızı kaybedebiliriz, bir zamanlar hayat dolu olduğumuzu ve güçlü duygulara sahip olduğumuzu unutabiliriz. Toplumsal olarak kabul edilen norm ve beklentilerden sapma veya özgür ruhlu olma riskini göze almak zordur.


Bir başkasını seçiyoruz çünkü bir noktada onların da benzer bilinçdışı sorunları olduğunu fark ediyoruz; örneğin bunlar öfkeyle baş etmekle ilgiliyse, bizim için öfkesini ifade edebileceğini düşündüğümüz birini seçebiliriz. 'Doğru' kişiyle tanıştığımızda, diğerindeki benliği görürüz.


Yansıtma bir savunma mekanizmasıdır; sevmediğimiz yönlerimizle yüzleşmemizi engeller. Bir duyguyu başka bir kişiye bilinçsizce 'yansıtmak', yani atfetmek yoluyla, bu duyguyu 'reddedebilir' ve hatta bu duyguyu sergilediği için diğer kişiye karşı 'sinirlenebilir', eleştirel veya öfkeli olabiliriz.


Eğer çift yeterince uzun süre ve sıkı çalışırsa, o zaman bazı yansıtmaları 'geri almak' ve diğerine yansıttıkları bazı duyguları tanımak ve yeniden sahiplenmek mümkün olabilir. Bu onların kendilerini daha bütün hissetmelerini, kaynaşmış ve sorunlu bir iç içe geçme durumunda sıkışıp kalmaktan ziyade, yapıcı, sevgi dolu bir ilişki içinde iki ayrı insan olabilmelerini sağlayacaktır.


Hazırlayan: Psikolog Deren Kansak


Kaynakça



88 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page