Stoacı felsefe, Antik Yunan'da doğmuş ve Roma İmparatorluğu'nda popülerlik kazanmış bir felsefi akımdır. Stoacılar, gerçek mutluluğa ulaşma ve iç huzur üzerinde araştırmalar yapmışlar ve sonucunda mutluluğun temelinin insanın kontrol edebildiği ve edemediği değişkenleri ayırt edebilme becerinde saklı olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre, insanlar sadece kendi düşünceleri, eylemleri ve tepkileri üzerinde gerçek bir kontrol sahibidirler. Dış dünya ve diğer insanlar üzerindeki etkileri ise sınırlıdır. Dolayısıyla; mutluluğa ulaşma ancak kontrol sahibi olabildiğimiz durumlara- düşüncelerimiz, tepkilerimiz ve davranışlarımız- odaklanmakla ve diğer kontrol sahibi olmadığımız durumlar hakkında endişelenmeyi bırakmakla mümkündür. Bu düşünce şeklinin bize öğütlediği, mental sağlığımızı olumlu şekilde etkileyecek birkaç öğretisi vardır ve bu öğretiler aslında günümüzde Bilişsel-Davranışsal terapi gibi birçok terapi çeşidinde de kullanılmaktadır:
![](https://static.wixstatic.com/media/bbe86e_fe9b83b5a9004408b02eb32cfcbfeebb~mv2.jpg/v1/fill/w_980,h_553,al_c,q_85,enc_auto/bbe86e_fe9b83b5a9004408b02eb32cfcbfeebb~mv2.jpg)
1. Kontrol edebildiğin durumlar üzerine kafa yor, kontrol edemediklerin için endişelenmeyi bırak: başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü bize karşı ne hissettiği bizim kontrolümüz dışındadır, bu durumda bunlar üzerine kafa yormak, zaman kaybetmek anlamsızdır. Bizim bu durumda tek yapabileceğimiz diğer insanların davranışlarına nasıl tepki vereceğimizi seçmektir.
2. Ne şekilde tepki vereceğini seç ve bunun sorumluluğunu al: Stoacılara göre kendi düşüncelerimiz ve davranışlarımızın tamamen bizim kontrolümüz altındadır. Bu durumda olaylara karşı verdiğimiz tepkiler tamamen bizim sorumluluğumuzdur, dolayısıyla bir durum karşısında üzgün hissediyorsak bunun sorumlusu bizizdir, olayın kendisi değildir. Bu düşünce şekli mental sağlık için önemlidir çünkü bizim iyileşmemizin- gelişimimizin en büyük düşmanı başkalarını suçlamak ve sorumluluk almamamızdır. Bu felsefe bu durumu tamamen ortadan kaldırır çünkü eğer kızgınsak, üzgünsek veya mutluysak bunun sorumlusu bizizdir, bu şekilde tepki vermeyi biz seçmişizdir, bunun sonucunda suçlayacak kimse yoktur ve bu tepkileri değiştirebilecek olan yine kendimizizdir.
3. Anda kal: Bu çok klasik bir öğreti gibi gelse de, Stoacılar mutluluğun temelinin kontrol edebildiğimiz olayları ayırt etmek olduğuna inandığı için, geçmiş ve geleceğe odaklanıp anı unutmanın bize mutsuzluk getireceğine inanırlar çünkü geçmiş ve gelecek bizim kontrol edebildiğimiz durumlar değillerdir. Geçmiş hakkında düşünüp pişman olmak, ya da gelecekte ne olacağını düşünüp endişelenmek durumu değiştirmeyeceği gibi, o anda kontrol edebildiğimiz durumları da kaçırmamıza sebep olacaktır.
4. En kötüsünü düşün ve ona göre plan yap: Bu olumsuz bir öğreti gibi görünse de kaygının ve mutsuzluğun temeline inildiğinde bu öğretinin iki durumu da ortadan kaldıracağı görülecektir. Kaygı ‘Ya eğer böyle olursa? Ya başıma şu gelirse’ gibi soruların zihinde sürekli olarak dönmesinden kaynaklanır. Bu öğreti ise ‘Ya olursa’ sorusunu ortadan kaldırır ve ‘Başıma en kötü şu gelebilir ve bu durumda ben şu planı uygulayacağım’ düşüncesini ortaya koyar. Bu öğretinin uygulanabilmesi için ilk adım zihinde dolaşan ‘Ya şöyle olursa’ ile başlayan soruları fark etmek ve bu soruları ‘Eğer bu durum gerçekleşirse, şunu yapacağım’ düşüncesi ile değiştirmektir.
5. Kendine uygun yaşam değerlerini ve prensiplerini belirle: En başta, tüm tepkilerimizin kendi kontrolümüz altında olduğumuzu belirtmiştir. Peki verdiğimiz tepkiler hangi değerleri yansıtıyor, olmak istediğimiz kişinin değer yargılarını yansıtıyor mu? Örneğin değer yargılarınızdan birisi dürüst bir yaşam sürmek ise ‘yalan söyleme tepkisi’ sizin değer yargılarınıza uymayacak ve aradaki bu çelişki sizi mutsuzluğa sürükleyecektir. Bu sebeple ilk adım hiçbir durumda kendimizden başka kimsenin tepkilerimizin üzerinde sorumluluk sahibi olmadığını fark etmek ve sonrasında tepkilerimize temel olacak prensipler ve değer yargılarını oluşturmaktır. Bu öğretide diğer bir önemli konu ise, bazı prensiplerin bize ait olmadığını, anne-babamızdan, kültürümüzden ve sosyal çevremizden düşünmeden almış olduğumuz prensipler olmasıdır. Bu durumda yapılacak olan şey ise insanın kendisine ‘Benim için ne önemli, bu hayatı nasıl yaşamak istiyorum’ sorusunu sormaktır. Tepkilerin ve prensiplerin uyumlu olması, insanın kendisiyle çelişkide kalmaması mutluluğu da devamında getirecektir.
Stoacılık, çok eski bir felsefe olmasına rağmen, öğretileri günümüze kadar gelmiş, terapi uygulamalarına temel olmuştur. Genel amaç insana bazı konularda kontrol sahibi olduğunu göstermek ve sorumluluk almayı öğretmek, kontrol sahibi olunmayan konularda ise endişelenmenin yersiz olduğunu göstermektir. Kontrol sahibi olmak, sorumluluk almak ve insanın kendisiyle çelişmediği bir hayat yaşaması mutluluğun anahtarı olacak ve daha iyi bir yaşama kapı aralayacaktır.
Ceyda Özge Bayram
Comments